Sabah 04:30 Beylikdüzü Shell istasyonu önü(Marmara park karşısı) 05:00 Ataköy Olimpiyat evi (Sinan Erdem spor salonu önü), 05:15 Mecidiyeköy Divan Otel önü, 05:30 Kadıköy Evlendirme dairesi otoparkı önünden hareketle, 06:00 Sabiha Gökçen Havalimanı'nda siz değerli konuklarımızla kültür rehberinizin buluşmasının ardından Pegasus Havayolları'nın 07:50 Adana uçağı ile yaklaşık bir saat yirmi dakikalık yolculuğun ardından Adana'ya ulaşıyoruz. Alanda bizleri bekleyen aracımıza binerek kahvaltımızı(ekstra) almamızın ardından Adana'yı sizlerle tanımaya başlıyoruz. İlk durağımız Adana’nın tarihi simgelerinden Taşköprü oluyor. Seyhan nehri üzerinde yer alan taş köprüyü fotoğrafladıktan sonra yapacağımız kısa bir yürüyüşle Ramazanoğulları döneminin Adana’daki en anıtsal yapısı olan Adana Ulucami’ne ulaşıyoruz. Sanatsal açıdan Selçuklu, Artuklu, Memluk, Zengin ve Osmanlı üsluplarından çeşitli özellikleri barındıran yapıyı rehberimizin anlatımları eşliğinde gezip fotoğrafladıktan sonra yine kısa bir yürüyüşle Adana Saat kulesine gidiyoruz. Yolumuz üzerinde Adana’nın uzun yıllar başkentliğini yaptığı Ramazanoğulları beyliğine ait olan ve halk arasında dünyada yapıldığı günden bu yana ayakta kalan en eski ev olarak bilinen Ramazanoğlu konağını görüp saat kulesine ulaşıyoruz. 1881 yılında Ziya Paşa’nın valiliği döneminde inşasına başlanan 32 metre uzunluğundaki saat kulesini gördükten sonra Antakya’ya doğru yola çıkıyoruz.İskenderun, Belen geçidi üzerinden Doğunun Kraliçesi olarak adlandırılan Antakya'ya ulaşıyoruz. 3 ilahi dinin birleştiği bir kent mozaiği olan Antakya’yı sizlerle tanımaya başlıyoruz. İlk durağımız şelaleleriyle ünlü Harbiye. Hemen her dönemde görkemli villalarıyla adından söz ettiren Harbiye’de öğle yemeği (ekstra) ,gezi ve ipek alışverişimizin ardından eski Antakya merkezine gidiyoruz. Farklı din ve mezheplere ait ibadethanelerin yan yana yaşadığı bu güzel şehirdeki ilk durağımız kentin yamacına kurulduğu dağa da adını veren ve bugünkü sınırlarımız içinde inşa edilen ilk cami olarak Habib Neccar Cami oluyor. 7. yüzyılda buradaki bir tapınağın kalıntıları üzerine yapılan cami depremler nedeniyle farklı yıllarda onarılmış ve eklemeler yapılmıştır. Hristiyan ve İslam kaynaklarına göre Habib Neccar’ın hikayesini rehberimizden dinledikten sonra Ankakya’da yaşayan Arapların Suk-ul Tavil dedikleri Uzun Çarşı’da vereceğimiz serbest zamanda dileyen misafirlerimiz alışveriş yapabilir veya çay bardağında ve köpüksüz yapılan süvari kahvesinin tadına bakabilirler. Buradaki gezimizin ardından otobüsümüzle Hac Dağı’nın eteklerindeki Aziz Pierre Kilisesi’ne gidiyoruz. Hristiyanlık inancının ilk yayıldığı dönemde Aziz Petrus’un ilk kez vaaz verdiği ve cemaatin ilk kez Hristiyan isminin kullandığı bu mağara kilise Hristiyanlık tarihindeki önemi nedeniyle 1963 yılında Papa tarafından Kudüs’ten sonra Hristiyanlar için ikinci hac merkezi olarak ilan edilmiştir. Kiliseyi rehberimizin anlatımları eşliğinde gezdikten sonra Mozaik koleksiyonu bakımından oldukça zengin olan Antakya Mozaik Müzesine gidiyoruz. Çoğunluğunu Daphne kentindeki villaların tabanlarındaki mozaiklerin oluşturduğu müzede mozaiklerin yanı sıra Amik Ovası’ndaki höyüklerden elde edilen eserleri rehberimizden aldığımız bilgiler eşliğinde gördükten sonra Antakya'da bulunan otelimize ulaşıyoruz. Akşam yemeği ve konaklama otelimizde.
Sabah otelimizde alacağımız açık büfe kahvaltının ardından Helenistik dönemde “Toroslardaki Antakya” anlamına gelen ‘Antiochia Ad Taurum’ adı verilen, Arap kaynaklarda Ayıntap olarak geçen, güneydoğu anadolu bölgesinin sosyo-ekonomik açıdan en gelişmiş ili Gaziantep’e ulaşıyoruz. Şehirdeki ilk durağımız Büyük İskender tarafından geçit yeri anlamında isimlendirilen ZEUGMA’dan çıkartılan mozaiklerin sergilendiği Mozaik müzesi oluyor. Dünyaca ünlü ‘Çingene Kızı’ mozaiğinin yanı sıra konusunu Yunan mitolojisinden alan mozaikleri rehberimizin anlatımları eşliğinde gördükten sonra şehir merkezine gidiyoruz. Şehir merkezinde yürüyerek yapacağımız gezimizde öncelikle Bey Mahallesi’ne gidiyoruz. Dar sokakları ve birbirinden güzel sivil mimari yapılarından oluşan yerleşimde 1933 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün Gaziantep’i ziyareti anısına geleneksel bir Antep evinde ziyarete açılan Atatürk Anı Müzesini geziyoruz. Ardından kültür yolu olarak düzenlenen rotada yapacağımız yürüyüşümüzde yapılış tarihi tam olarak bilinmeyen Gaziantep Kalesi,Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze ulaşan Hanları gördükten sonra Tahmis kahvesine ulaşıyoruz.İlk kez 1638 yılında yapılan, 1901 yılındaki yangından sonra yenilenerek günümüze gelen Tahmis Kahvesi’nde vereceğim mola ardından artık çarşılarda satılan birbirinden güzel Yemeniler, meşhur Elmacı pazarından yöreye özgü baharatlardan ve yörede Bandırma olarak bilinen cevizli sucuklardan, Bakırcılar çarşısında satılan birbirinden güzel bakır eserlerden almak için vereceğimiz serbest zaman ardından Gaziantep'te bulunan otelimize ulaşıyoruz. Akşam yemeği ve konaklama otelimizde.
Sabah otelimizde alacağımız açık büfe kahvaltının ardından Fırat nehri üzerinde kuzeyden güneye 4. baraj olan Birecik Barajı ile bir kısmı sular altında kalan Halfeti’ye doğru yola çıkıyoruz. Bizi bekleyen özel teknemizle Birecik baraj gölü üzerinde birbirinden güzel manzaraların eşliğinde yaklaşık bir saat sürecek tekne turumuza başlıyoruz (ekstra). Tekne turumuz esnasında ilk dikkatimizi çeken Fırat nehri ile Merziman Çayı’nın birleştiği noktada kurulan heybetli Rumkale oluyor. Kalenin ardından bir zamanlar yaşam alanı olarak kullanılmış mağara evleri ve önemli bir kısmı sular altında kalmış olan Savaşan köyünü, sular altında kalan caminin suların üzerinde kalan tek kısmı olan minaresini görüp fotoğrafladıktan sonra tekrar otobüsümüzle buluşup peygamberler şehri Şanlıurfa’ya doğru yola çıkıyoruz. Helenistik dönemin meşhur Edessa kenti olan ve Hristiyan resim sanatı üzerinde büyük etkisi olan kutsal mendil olayında önemli rolü olan Abgar Krallığı’nın başkenti olan Şanlıurfa’da ilk durağımız Şanlıurfa arkeoloji müzesi oluyor. Kentin Paleolitik dönemden İslam dönemine kadar olan tarihini görebileceğimiz müzede günümüzden 12 binyıl öncesine tarihlenen ve Balıklıgöl Adamı olarak bilinen heykelden Harran’daki Sin tapınağına ait kitabeye kadar şehrin tarihini gözler önüne seren eserleri gördükten sonra yürüyerek şehri gezmeye başlıyoruz. Yapacağımız yürüyüşte Hz İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atıldığına inanılan Balıklıgölü, az ilerisindeki Ayn Zeliha gölünü, Rızvaniye camisini ve Hz İbrahim’in doğduğu mağara olarak bilinen mağarayı görüyoruz. Buradaki gezimizin ardından eski Urfa’dan günümüze kalan en önemli eserlerden olan hanlar bölgesine geçiyoruz. Burada vereceğimiz serbest zamanda dileyen misafirlerimiz alışveriş yapabilirler yada meşhur Gümrük Han’da kahvelerini içebilirler. Serbest zaman sonrasında (açık olması durumunda) insanlığın bilinen ilk mabedine, Göbeklitepe’ye doğru yola çıkıyoruz. 1996 yılında kazı çalışmaları başlayan Göbeklitepe’nin Neolitik dönem insanının kutsal tapım merkezi olduğu bilinmektedir. Buradaki tapınakları görüp Göbeklitepe hakkında rehberimizden bilgi aldıktan sonra otelimize gidiyoruz. Akşam yemeği ve konaklama otelimizde.Yemek sonrası Urfa kültürünün bir parçası olan Sıra Gecesi ( ekstra )
Sabah otelimizde alacağımız açık büfe kahvaltının ardından ilk kez günümüzden 4 bin yıl öncesine ait olan Kültepe, Mari ve Ebla tabletlerinde adından bahsedilen Harran’a doğru yola çıkıyoruz. İlk dikkatimizi çeken yer Harran’daki yerleşimi M.Ö. 5.binyıla kadar gittiğini öğrendiğimiz Harran Höyüğü oluyor. Höyüğün eteklerinde yapacağımız kısa bir yürüyüşün ardından Emevi halifesi Mervan tarafından yaptırılan Cennet Camisine (Camii el Firdevs) ve cami ile aynı avluda yer alan Anadolu’da kurulan ilk İslam Medresesi’nin (Harran Üniversitesi) kalıntılarını gördükten sonra kentin meşhur Konik kubbeli evlerinden birini ziyaret ediyoruz. Buradaki ziyaretimizin ardından, Harran Ovası’na da hayat veren GAP projesinin en önemli yatırımı olan Atatürk Barajı’na doğru yola çıkıyoruz. 8 yıl gibi oldukça kısa bir sürede yapımı tamamlanan Atatürk Barajına gidiyoruz. Yapıldığı dönemde Türkiye’deki mevcut Hidroelektrik santrallerinin ürettiği toplam elektrik miktarının yaklaşık % 20’sini tek başına üretebilecek kapasiteye sahip olan Atatürk barajında ziyaretçiler için hazırlanmış olan Seyir terasına geçip Türkiye’nin medarı iftiharı olan bu eşsiz yapıyı rehberimizden dinleyip baraj yapımı esnasında hayatını kaybeden işçiler için yapılan anıtı görüyoruz. Ardından Adıyaman’da bulunan otelimize ulaşıyoruz.Dileyen misafirlerimiz ile minibüslerimize binerek Kâhta ilçesi üzerinden Nemrut dağı milli parkı sınırları içerisinde bulunan Kommagene Krallığı’ndan günümüze kalan en önemli eserleri görmek üzere yola çıkıyoruz(ekstra) . İlk durağımız Kommagene ailesi kadınları için yaptırılan ve önündeki sütun üzerinde bulunan kartal heykeli nedeniyle yöre halkı tarafından Karakuş tümülüsü olarak adlandırılan mezar yapısı oluyor. Ardından minibüslerimizle Roma İmparatoru Septimus Severus zamanında eski adıyla Chabinas şimdiki adıyla Cendere suyu üzerinde inşa edilen Cendere köprüsü oluyor. Yaklaşık 1900 yıldır ayakta olan bu köprüyü görüp Septimus Severus ailesiyle olan ilişkisini rehberimizden dinledikten sonra Kommagene Kralları’nın yazlık başkent olarak kullandıkları Arsemia kentini görüp Nemrut Dağı’na ulaşıyoruz. 2150 mt yükseklikteki zirvede Antiochos’un mezarının doğu ve batı taraflarındaki Zeus – Oromasdes, Apollon – Mithras, Herakles – Artagnes, Kommagene – Fortuna tanrılar heykellerini rehberimizin anlatımları ile yanıdıktan sonra güneşin batımını izliyoruz.Gün batımı sonrası minibüslerimize binerek otelimize ulaşıyoruz.
Sabah otelimizde alacağımız açık büfe kahvaltının ardından Nisibis köprüsü, Siverek ilçesi üzerinden müze kent Mardin’e ulaşıyoruz. Buradaki ilk durağımız 1895 yılında Antakya Patriği Behnam Bani tarafından Katolik Süryani Patrikhanesi olarak yaptırılan binada bulunan Mardin Müzesi oluyor. Başta Girnevaz höyüğü olmak üzere kent çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan Tunç Çağı’ndan Osmanlı dönemine kadar çok geniş bir zaman dilimine ait olan çeşitli eserlerin sergilendiği müzenin Etnografya salonunda ise özellikle bir sonraki gün ziyaret edeceğimiz Midyat’ta köklü bir geçmişe sahip olan gümüş işçiliği örnekleri dikkat çekmektedir. Müzenin ardından Mardin’in dar sokaklarında yapacağımız yürüyüşümüzde Mor Behnam Kilisesi’ne gidiyoruz. Kırklar kilisesi olarak da bilinen bu kiliseyi görüp Hristiyanlıkta önemli yeri olan Kırk şehitlerin hikayesini dinledikten sonra kent dokusunun önemli bir unsuru olan Abbara örneklerini, Artuklu mimarisinin en önemli eseri olan Mardin Ulucamisini gördükten sonra Mardin’in ‘Mimar Sinan’ı olarak bilinen Mimarbaşı Lole Serkis Gizo tarafından yapılan PTT binasını ve minaresi yine Lole tarafından yapılmış olan Şehidiye camisini gördükten sonra yörenin meşhur kahvelerini ve badem şekerlerini ve Süryani şarap alışverişimizi yapıyoruz ve aracımızla buluşup Kasımiye Medresesi’ne gidiyoruz. İki katlı ve Açık Avlulu Medrese tipinin en güzel örneklerinden olan Kasımiye medresesini gezip özellikle de ana eyvanda bulunan çeşmeden, avlusunda bulunan havuza akan suyun hikayesini rehberimizden dinledikten sonra otelimize yerleşiyoruz. Akşam yemeği ve konaklama otelimizde.Yemek sonrası dileyen misafirlerimizi Mardin gece ışıklandırmalarını fotoğraflamak için gece turuna çıkıyoruz.
Sabah otelimizde alacağımız açık büfe kahvaltının ardından ilk durağımız ‘Safran Manastırı’ şeklinde Türkçeye çevirebileceğimiz ve 1166 – 1932 yılları arasında Süryani Ortodoks Patrikliği merkezi olan Deyrulzafaran oluyor. Midyat Harabale köyünden rahip Mor Şleymun’un M.S. 400’lü yılların başında burada bulunan kaleyi manastıra çevirip bazı azizlerin kemiklerini buraya getirmesiyle kurulan manastırda Meryem Ana Kilisesi, tarihi kesin olarak bilinmeyen bir Güneş Tapınağını manastır rehberi eşliğinde tanımamızın ardından Midyat’a gidiyoruz. Burada günümüzde Midyat Konuk Evi olarak bilinen eski bir Süryani yapısı olan konağı gezdikten sonra Gümüşçüler çarşısında vereceğimiz serbest zamanda dileyen misafirlerimiz bölgenin önemli el sanatlarından olan Telkari gümüş işçiliği örneklerini görüp alışverişlerini yapabilirler. Ardından yapımı devam eden Ilısu barajı su tuttuktan sonra baraj gölü altında kalacak olan Raman dağlarının güneyinde Dicle nehrinin iki tarafına kurulu olan Hasankeyf’e gidiyoruz. Yol üzerinde baraj inşası sebebiyle yeni kurulan yerleşime taşınmış olan Artuklu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’in türbesini görerek Hasankeyf’e ulaşıyoruz. Hasankeyf’te ziyarete kapalı olan kalenin kuzey ucunda yer alan ve Seyir köşkü olarak yapılan Küçük Saray yapısını (aşağıdan görülecektir), ilk ne zaman yapıldığı bilinmeyen ve günümüzdeki haliyle Roma dönemine ait olan köprünün temelleri üzerine Artuklular tarafından tekrar inşa edilen köprüyü ve El Rızk camine ait olan ve yakında tıpkı Zeynelbey türbesi gibi yeni yerleşime taşınması planlanan minaresini gördükten sonra petrol kuyuları manzarası eşliğinde Batman üzerinden Diyarbakır havalimanına ulaşıyoruz.Pegasus 19.50 İstanbul uçağı ile hareket ediyor alanda bizleri belkeyen servis araçlarımıza binerek sizlere veda ediyoruz.
E-Posta | : | bilgi@vizyonder.org.tr |
Telefon | : | +90 242 338 2016 - Faks : +90 850 811 2016 |
Gsm | : | +90 545 335 2016 - Gsm2: +90 545 337 2016 |
: | Whatsapp Görüşmesi Başlat |